4 Ekim 2012 Perşembe

BUGÜNLERDE NE OKUYORUM - VOL.6



SULTANI ÖLDÜRMEK - AHMET ÜMİT

Kitaptan hoşuma giden bazı alıntılar ;

 - 
" - Onu hala seviyor muydunuz?
      - Ne kadar da kolay soruyordu. Onu seviyor muymuşum? Sevmek mi?  Ona tapıyordum. O gönlümün kederi, sevinci, ruhumun gıdasıydı. Hayatımın anlamı, soluk almamın nedeniydi. O benim delice tutkum, hiçbir zaman iyileşmeyecek yaramdı. Tatlı tatlı sızlayan, yeryüzünün en güzel yarası... Ama siz bunu nereden bileceksiniz küçük hanım diye haykırmak geçti içimden. Yapamadım tabii... Bilmiyorum dedim."


" Şahane bir aşk, çoğu zaman harcanmış bir hayat demektir."

" Bazı şeyler hiçbir zaman unutulmaz."


" Gözyaşları ruhun ilacıdır."

" Aşk sadece dokunmak değildir."


" Ne güzel olurdu hiç doğmamış olmak... Tehlikelerden uzakta, güvenli, meraklı gözlerden, insanı teşhir eden ışıkların menzilinin dışında... Öteki insanların sevgisine, şefkatine, merhametine ihtiyaç duymadan..."


" Bilinçaltı ele geçirir benliğimizi."


" İnsanın doğadan başka sığınacak yeri yoktur."


" İnsan bir yerde yoruluyor, umudunuz kırılıyor. Gerçekleşmeyen hayallerin verdiği ızdırap korkunç. Ne bileyim tükeniyorsunuz işte. Sonra bir de bakıyorsunuz aşk bitmiş."
"... hani unutulmaz diyorlar ya, yalan!Hepsi, her şey, herkes unutuluyor. Bu işlerin tek ilacı var, o da zaman..."

 Yıllardır aynı kadını bekleyen bir tarihçinin hikâyesi bu. Şahane bir aşk için harcanmış bir ömrün hikâyesi… Serhazinlerin son temsilcisi Müştak Serhazin’in başından geçen dört günlük tuhaf bir serüven. Sapında Fatih Sultan Mehmed’in tuğrası bulunan mektup açacağıyla öldürülmüş bir tarih profesörü… Bir aşk cinayeti mi? Yoksa kökleri “Ulu Hakan”ın şüpheli ölümüne uzanan bir entrika mı? Osmanlı devletinin bir imparatorluğa dönüştüğü o zaferler ve ihanetlerle dolu günlere yapılan sıradışı bir yolculuk. Ve bu heyecan verici yolculuk boyunca kulaklardan eksik olmayan o kadim soru: Tarih, geçmişte yaşananlar mıdır, yoksa tarihçilerin anlattıkları mı?

“…Ve Sultan Mehmed Han. Mehmed Han oğlu Murad Han oğlu Fatih Sultan Mehmed Han. İki karanın ve iki denizin hâkimi. Allah’ın yeryüzündeki gölgesi. Kostantiniyye’yi zapt eden padişah. Roma İmparatorluğu’nun doğal varisi, farklı dinlerden, farklı dillerden, farklı ırklardan yepyeni bir millet yaratma aşkıyla yanıp tutuşan kudretli hükümdar. Uçsuz bucaksız ovalarda at koşturan ordular. Kılıç sesleri, savaş naraları, korku çığlıkları. Ardı ardına düşen şehirler, ardı ardına yıkılan devletler, ardı ardına el değiştiren kaleler. Kırk dokuz yaşında dünyaya nam salmış bir hükümdar. Ve değişmez kader. Akşama kavuşan gün. Ecel şerbetini içen insan. Ve Fatih Sultan Mehmed’in şüpheli ölümü. Ve onun iki şehzadesi. İkiye bölünen saray, ikiye bölünen devlet, hiçbir şeyden haberi olmayan bir halk. Ve iki şehzadenin kanlı boğazlaşması sürerken saray odasında unutulan Fatih Sultan Mehmed Han’ın cansız bedeni…”

3 yorum:

  1. Bu günlerde "Sultani Öldürmek" ile "Istanbul hatirasi" arasinda bu kadar kararsizken bu post cok iyi geldi. :) Kesinlikle "Sultani Öldürmek" ile baslamali. Tesekkürler. :)

    YanıtlaSil
  2. ama onuda mutlaka oku derim. ben İstanbul Hatırası'nı daha çok beğenmiştim :) Bu da iyi ama o çok daha iyi :)

    YanıtlaSil
  3. Sitenizi yeni kesfettim. Cok begendim.

    Sizi takibe aldim. Benimkine de sizi beklerim www.mugekokluatik.blogspot.com

    Sevgiler :)

    Muge

    YanıtlaSil